Bu Blogda Ara

6 Ağustos 2015 Perşembe

VİETNAMDA BALAYI


07 EYLÜL 2011 

     Eşimle ilk uzun rotamız olan Vietnam ayin zamanda balayı rotamızdı. Vietnam turizm açısından uzak doğunun parlayan bir yıldızı olma yolunda. Uygun ve ucuz fiyatları, muhteşem doğası ve Hollywood sayesinde tüm dünya tarafından bilinen ürkütücü tarihi ile sizi içine çekebilecek bir ülke.
    Güney Çin denizi boyunca ince bir dal gibi uzanan ülke Fransız sömürgesi ile yönetildi. 2.dünya savaşında Japonya işgaline uğradı ve ikiye bölündü.Ardından Amerika Birleşik Devletleri ve Kominist güçlerin arasında gerçekleşen ve kendini dünyaya tanıtan Vietnam savaşına sahne oldu. Ancak  1975 yılında Ho Chi Minh ile bugün ki barış ve huzurun hakim olduğu  Sosyalist Cumhuriyete döndü.
    Savaşlarda acı çeken ülke şu an adım adım büyümekte. Özellikle, sanayi ve turizm konusunda dev adımlar atmaya devam ediyor..
   Vietnam'a gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda, vize ihtiyacımızın olduğuydu. Vize için Güney Kıbrıs'ta herhangi bir irtibat noktası bulamadığımızdan (ya da zamanımız olmadığından) İnternet üzerinden bu işi hallettik.
    Uzun uçuşumuz Ercan Havalimanında başlayıp, Vietnamın başkenti Ho Chi Minh City( Saygon) 'da tamamlandı. Havalimanında yaklaşık 100 dolar bozarak, bir tomar para aldık. Ardından hostelimizin bizim için gönderdiği taksiye binerek merkeze doğru yola aldık. Vietnam'da öğrendiğimiz ilk şeylerden birisi, herhangi bir araçta, ısınmak istiyorsanız dışarıya çıkmanız gerektiği...
   Hostelimiz,"Pham Ngu Lao" Caddesine çıkan ara bir sokakta yer alıyordu. Bu sokak bir arabanın giremeyeceği kadar dar ancak sokağın her ucu da oldukça geniş caddelere çıkmakta. Sokağın kenarlarında oturan insanların meraklı bakışları altında Hostelimize geldik. Sıcak bir merhabadan sonra odamıza çıktık. Vietnam gerçekten turistlerin üst düzeyde saygı gördüğü bir yer olduğunu söyleyebilirim. Hemen her hostelde ayni sıcaklığı bulduk ve hemen her otel 4 yıldız tadında.
   Gece eşyalarımızı bırakıp Pham Ngu Lao Caddesini gezmeye çıktık. Bu cadde, tur şirketleri ile dolu. Vietnam da nereye gitmek istiyorsanız mutlaka tur bulabileceğiniz yerlerle çevrili. Ayrıca barlar, restorantlar ve seyyar satıcılar,ne isterseniz var.
 Cadde üzerinde bulunan gözümüze hoş gelen tur şirketlerinden birine girerek ertesi gün için bir tur ayarladık. Arkasına ise bir yere oturup bişeyler yedikten sonra (fiyatı kazıktı), Crayz Buffalo da yola karşı oturup birşeyler içtik. Gece yediğimiz yemek kesmediğinde, seyyar satıcıdan Noodle aldık.(tadı güzeldi)
   Vietnamın en güzel yanlarından birisi de insanları. Hemen herkes size saygı gösteriyor ve sizi kazıklamaya çalışmaması oldu. Daha sonradan öğrenceğim gibi, Kadın satıcı bir tomar paradan neredeyse en düşük miktarı seçip aldı. buda bir dolardan çok daha azdı. Yine çok beğendiğim ikinci şey ise para üstünün iki elle baş önde size sunulması. Bu gerçekten ilk olarak sizi şaşırtabilir hatta tüyleriniz diken diken olabilir.
 

Meyvalar






Yılanlı Şarap (Vietnam'da en çok bulabileceğiniz alkolü )






08 EYLÜL 2011:
      İkinci gün, erkenden hostelimizden arandık. Gece ayarladığımız tur ile bugün epey bir bölgeyi ziyarete gidecektik. İlk olarak, özel insanların el emekleri ile yaptıkları küçük bir fabrikaya gittik. Burada çeşitli hediyelikler hazırlayıp satıyorlar. Destek olmak için küçük bişeyler aldık. Ardından Dong Lang'a Cao Dai tapınağına gittik ve buradaki ayini izledik. Burada 1926 yılında resmi din olarak kabul edilen,Caodaizm, Ngo Van Chieu tarafından, bir çok dinin karışımı. Amacı her dinden (Budizm,Konfiçüscülük,Taoizm,Hristiyanlık,İslamiyet,yerel vietam dinleri) parçalar alarak, ideal bir dine ulaşmaktır.Din 1926-1956 yılları arasında Güney Vietnamda oldukça önemli etkin rol oynadı. Bununla birlikte Vietnam savaşı yıllarında, Vietkong'u destekledi. Fakat başak gelen Kominist rejim bu dini yasakladı,inanlarını tutukladı ve toprakları ile Tapınaklarına el koydu. Ancak 1985 yılından itibaren sadece tapınakları geri iade edildi.
    Bu dine göre günde 4 kez ibadet edilmektedir. Kadınlar salonun solunda erkeler ise sağında yer alıyor. 1 saat süren ibadetler davul sesi ile başlıyor ve inananlar secde ederek idabetlerini yapıyor. Bu ibadeti, gelen ziyaretçiler "U" şeklindeki salonun üst katından izleyebiliyor. 
   Buradaki turun ardından, öğle yemeğine oradan da Vietkong askerlerinin Vietnam savaşı yıllarında oluşturdukları dar tüneller bölgesini ziyarete gittik. Cu Chi olarak adlandırılan bu yerde, askerlerin ancak emekleyerek gezebilecekleri, dar ve karmaşık tünel sistemi oluşturdukların gördük. Bu tüneller,dışarıdan kesinlikle fark edilmiyordu. Yer yer 4-5 kat olabilen tünellerde,, Vietkong askerleri,Amerikan askerlerini istedikleri yerde pusuya düşürüyor ve sonrasında da kayboluyorlardı.Silah depoları,kiler,fabrika vs. gibi şeyler ile askerler için mutfaklar yer alıyordu. Mutfaktan çıkan dumanın görünmemesi için tam bacanın ağzı yapraklarla kapatılıyor ve böylelikle duman fark edilmiyordu.  Bu tünellerde yaşam çok zordu. Askerler, tünelleri basan çeşitli böcek ve hayvanlarla mücadele ediyordu. Ancak savaşı da bu taktikle kazanmışlardı. Bununla beraber, akıl dolu bubi tuzakları yaparak, çeşitli yerlere kuruyor ve Bu acımasız tuzaklara yakalanan askerler şanslı ise birkaç uzvunu kaybederek yaşıyordu. Ayni zamanda bu tuzaklar pisikolojik yıkıma da uğratıyordu. Burada olduğunuzda nasıl bir cehennemin içinde olduğunuzu anlayabilirsiniz. Uçaklar tonlarca bomba yağdırsa da askerler yerin altında olduklarından tek bir kayıp bile vermiyorlardı.Kendiniz bir Amerikan askeri yerine koyarsanız, nerden ne çıkacağını asla tahmin bile edemezsiniz...
  Daracık tünellerin birisine girdik. Klostrofobik biri için burası korkunç. Ayrıca bizden daha zayıf ve kısa boylu Vietnamlıları bile gezinirken zorlayan bu tüneller bizim için bir felaket oluyor. 
   Etrafta 1 de tank gördük. Bu tank 1970 yılında bir mayına basarak imha olan Amerikan tankıydı. rehberimiz bize burada neler yapıldığı konusunda ayrıntılı bilgi verdi. Burada savaşan askerler, kendi el yapımı silahlar ve bubi tuzakları ile müdahale ettiklerini öğrendik. 
  Nehir kenarında, yasemin çayı içtikten sonra geri döndük.( Bu arada otobüslerin koltuk araları oldukça dar.).Hostelimize geri döndükten sonra, hemen yakınımızdaki restoran girdik. Burada Hindistan cevizi suyu ile başlangıç olarak, Summer Roll aldık. Taze güllaç benzeri küçük beyaz bir prinç plakası ıslatılıp yumuşatıldıktan sonra, içerisine soya filizi, karides ve noodle koyup dürüm şekilnde getirilmesi ile hazırlanıyor. Masanıza, malzemeleri ve sosu getirilen bu yemeği siz kendiniz hazırlıyorsunuz. Yemesi ve yapması çok eğlenceli. 
   Güzel bir akşam yemeği ardından ertesi gün gideceğimiz Muine için toparlandık.
Dragon Fruit 

Hostelimizin da sokağı

Ho Chi Mihn City


Cao Dai Tapınağı


Tapınakta ayin



Cu Chi Tünelleri

Bubi Tuzakları



Bubi Tuzakları

Tüneller


Summer Roll

Tataaa
09 EYLÜL 2011:
Gezimizin ortasında kendimizi şehirden uzak küçük bir tatil köyünde bulduk. Oldukça uygun fiyata ayarladığımız otel için bizi sabah Hostelimizden alınarak, uzun bir yolculuk sonrası deniz kıyısındaki Mui Ne'ye getirildik. Burada uzun bir beklemeden sonra en nihayet hotelimiz tarfından alınarak Pandanus Resort Otele (http://www.pandanusresort.com/) götürüldük. Otel deniz kıyısında yemyeşil çimenliklerin ve  palmiye ağaçlarının altında tam bir dinlenme yeri. Odamız, villa tarzı, minik bir göletin kenarında. Otel içersinde dolaşıp bol bol fotoğraf çekiyoruz. Gece ise bir taksiye binerek, Mui Ne'ye indik. Oldukça turistik bir yer ayrıca yol üzerinde bir çok güzel ve lüks otel bulunuyor.Bunula beraber fiyatları da oldukça uygun.yağmur nedeniyle,bir taksi alarak otele geri dönmek zorunda kaldık:(




Otelimizden denizdeki balıkçılar.



Meyva tezgahı



10 EYLÜL 2011:
Ertesi gün denizde geçti. Güney Çin denizinin güzel sularında güzelce yüzdük.Gecesi de Mui Ne'de oldukça güzel bir akşam yemeği ile bu güzel kasabanın turistik yerlerini dolaştık. 














11 EYLÜL 2011 :
     Otelimizden ayrılarak, Mui Ne'nin arka sokaklarına girdik. Burada durupu bulduğumuz bir pazara girip fotoğraflar çektik. İnsanlar bizi güler yüzle karşıladılar. Buradan bizi alan otobüsümüz, Mekong Delta'ya doğru yola çıkardı.Vietanmın güneyinde bulunan bu nehir,39000 kilometre karelik biyolojik hazinedir. Bu nehir üzerinde  yapılan araştırmalarda soyu tükendiği sanılan fare türü ile 10.000 çeşit yeni tür bulundu. Ayrıca taşıdığı zengin alüvyonlar ile etrafında oldukça zengin tarım alanları yarattı. Vietnamın can damarı olan bu nehir, ayni zamanda Kamboçya'ya da uzanmakta. Uzun bir yolculuk sonunda otobüsten inip, kürekle çekilen yerel bir tekneye bindik. Nehrin bulanık sularında yavaşça kürek çekilirken etrafımızdaki zengin yeşillik ile bu nehre hayat bağlayan insanların yaşantısını gözlemledik. Palmiye ağaçlarının altında güzel bir müzik dinletisi ve meyva ikramı sonrasında,gezimize devam ettik. 
    Daha sonra yeşilliklerle örülü bir doğanın altında yürüyerek öğle yemeği yemek için bir yerde durduk. Burada oldukça meşhur Elephant Ear Fish yedik. Bu balık, dikey bir şekilde servis ediliyor ve Chop Stick ile siz parça koparıp alıyorsunuz. Bu nehir bu balık ile dolu ve oldukça lezzetli.Ayrıca içersinde adını bilmediğim otlarla dolu bir çorbanın da tadına baktık.
   Bu turun sonunda TA AN şehrine gelerek önceden ayarladığımız, Guest-House'gitmek üzere motorsiklete bindik. Motor üzerindeki yolculuğun sonunda küçük bir köydeki ve nehrin kenarındaki yerimize yerleştik. Burada tanıştığımız Avustralyalı bir kızla birlikte,köyün içerisindeki pazarı gezerek guest housea geldik. Nehrin kenarındaki güzel bir akşam yemeği sonrası, nehrin yavaşça akışını bira içerek izledik. 






Mekong Delta




Elephant Ear Fish 

Summer Roll




















12-13 EYLÜL 2011
    Ertesi gün, yüzen pazara gitmek için kaldığımız yerden alındık. Bir tekeneye bindirilerek yavaşça Mekong Delta üzerinde yol aldık. Dünkü manzaranın aynısı bizi kucakladı. Bulanık kahverengi bir su ve yeşillikler içinde kıyı. Bu nehrin kenarında akan hayatı gördük. İnsanlar bu nehri bir anayol gibi kullanıyor. Tüm işlerini küçük arkadan aks üzerine bağlı teknelerle hallediyorlar. Bununla beraber nehir bir can damarı. Nehrin kıyısında her an yıkılacakmış gibi duran köhne evlerde hayat tüm gücüyle akıyor. 
    Teknemiz bizi, birçok geminin toplandığı bir yere götürüyor. Nehrin üzerine kurulu pazarı görüyoruz. Bu gemilerin arasında alış veriş yapan başka tekne sahipleri var. Nehrin üzerinde satış yapan gemilerde bir sopa üzerine geçirilerek sergilenen sebze ve meyveler o gemide nelerin satıldığını işaret ediyor. 
    Pazar içerisinde gezdikten sonra, nehri izleyerek tekrar kıyıya çıkıyoruz.Kıyı boyu gezerek Dragon fruit bahçelerine girdik. Burada bize tamamen yabancı olan ama çok güzel görünen meyvenin yetiştirildiği yeri gördük. Kaktüs tarzı bu bitkinin oldukça etkileyici çiçekleri ve meyvesi var. Nha Hang da öğle yemeği ardından, etrftaki pazarı gezdik. Burada çeşit çeşit tropikal meyve satılıyor. Ayrıca köpek eti sevenler için :) de uygun bir nokta. Taze hindistan cevizi alarak, bizi Kamboçya sınırıa taşıyacak otobüse binerek yola devam ettik. Yol üzerinde hayalleri andıran güzellikte manzaralar gördük. Özellikle lotus çiçekleri harikaydı. Bu çiçeklerin tohumları aynı zamanda sakinleştirici ve uyuşturucu etkiye sahip.İsterseniz satında alabilirsiniz. 
   Otobüsümüz bizi, Kamboçya sınırındaki Chau Phu kasabasına getirdi. Mekong kıyısında sakin bir kasabaya geldik. Burada sadece 1 gece geçirerek, arkasına Kamboçya'ya geçeceğiz.
  Gece Bay bong restorantta yediğimiz akşam yemeği sonrası pek güzel olmayan otelimizde konaklayarak ertesi güne hazırlık yaptık.
  










Çubuk üzerinde satılan ürünü gösteren sopalar







Cezası büyük...


Dragon Fruit



Nehir üzerindeki petrol istasyonu










Lotus Çiçeği tohumları





Akşam yemeğimiz...
14 EYLÜL 2011:

       Sabah erken saatlerde, otelimizden alınarak, uzun bir tekne yolculuğuna çıktık. Mekong Deltanın, taşkın ve kahverengi gizemli suları üzerinde karanın nerde başlayıp nerede nehrin bittiği anlaşılmayan bir coğrafya üzerinde yol aldık. Etrafımızda, küçük ve her türlü teknolojiden uzak ve hatta ana kara ile bağlantısı olmadığını düşünebileceğimiz köylerden geçtik. İnanın buradaki anayol nehir. Hayatlar bu nehrin üzerine kurulmuş. İnsanlar bu nehirde doğmuş ve ölmüş. Ayrıca onca zorluk ve yokluğa rağmen (ki bu yokluk bizim gibi batı medeniyetinden çıkan insanlara göre ) kimi görseniz mutlaka size güler yüzle bir merhaba diyecek kadar sevecen ve sıcaktırlar. Ağaçların arasında akan nehir ufukta kaybolurken, oturduğumuz sandalyeden dünya sanki bir nehir üzerine kurulmuş gibi bir his uyandırıyordu. 
    Yaklaşık 2 saatlik yavaş ve sakin bir yolculuk sonrası, Kamboçya sınırına ulaştık. Yüzen bir muhaceret ofisinde  30 dakikalık bir bekleyişin ardından ana karadan ve Mekong deltanın kıyısından valizlerimizi sürükleyerek Kamboçyaya giriş yaptık.
Mekong Delta



Okula giden çocuklar. (Vietnam, eğitim konusuna son derece önem veren bir ülke olup, en ücra yerlerde bile eğitim kurumu bulmak mümkündür)


Nehirde oynayan çocuklar.


Muhaceret ofisi-Vietnam-Kamboçya sınırı

Mekong Delta




Nehir üzerinde sık sık görebileceğiniz sağlık ocakları ulaşım ise sadece tekne ile..



17 EYLÜL 2011: 
Kamboçya gezisi ardından, Kamboçya - Siem Reap Angkor havalimanından Vietnam Airlines'a ait son derece güler yüzlü karşılandığımız uçakla,Vietmanın başkenti Hanoi'ye doğru yola çıktık. Akşam üzeri otelimiz bizi karşılayarak, oldukça güzel sayılacak odamıza yerleştik. 

balayı masamız..

Otelimizden Hanoi...
18 EYLÜL 2011

HALONG BAY:
   Halong Bay için söylenebilecek tek bir şey var. Burası en çılgın rüyalarınızda bile göremeyeceğiniz kadar güzel bir yer...
   Sabah otelimizde yaptığımız kahvaltı sonrası yola çıktık. Oldukça kalabalık ve motosiklet ağırlıklı bir trafik denizini atlatarak, Halong Bay kıyılarına doğru devam ettik. Bu ülkede hiç kapanmayan ve genelde içerisinin dışarıdan daha soğuk olan sentetik derili minibüsün içerisinde epey bir üşüdükten sonra, Halong Bay kıyısına geldik.  Buradan baktığımızda burası bize pek bir anlam ve duygu kazandırmamıştı. Binlerce turistin toplandığı bu alanda, kıyıya yanaşan ve gururla Vietnam bayrağı taşıyan orta boy sandallarla tur tekneleri ve yanınıza bir şeyler satma düşüncesi ile yanaşan bir çok seyyar satıcı ile tur gruplarına öncülük eden bir çok rehber arasında korkunç bir karmaşaya sahip. Bu karmaşa arasında bulunan düzen sayesinde yavaşça açıkta bizi bekleyen tur teknemize doğru yola çıktık. Kıyıdan uzaklaştıkça, manzara daha da güzelleşmeye ve renklenmeye başladı. Etrafımızdaki manzara gerçeklikten gittikçe hayal dünyasına dönmeye başladı. Sanki Peter Pan'ın Olmayan Ülkesi veya bir çeşit Alis Harikalar Diyarına.Denizin içerisinden dikine çıkan garip adacıklar dört yanımızda eşsiz bir manzara oluşturuyordu.  
   Halong Bay ismi  Alçalan Ejderha anlamına gelmekte olup, 1994 yılından beri UNESCO dünya mirası listesinde yer almakta. 
   Önce tur teknemizde hoşgeldin içkisinin ardından odamıza yerleşip, manzaranın tadını çıkarmaya başladık.Yanımızdan denizi delen adaları izleyerek yola devam ettik. 
    İlk olarak, Thien Cung mağarasına çıktık. Bu mağara, bu bölgede tur yapan her geminin uğradığı bir nokta. 10.000 metre karelik bir alana sahip bu yer, garip şekilli sarkıt ve dikitlere ev sahipliği yapıyor.İçerisi rengarenk ışıklarla ışıklandırılmış olup oldukça güzel bir manzaraya sahip. 
   Tanıştığımız tur arkadaşlarımızla, birlikte mağaradan çıkıp terkar gemiye binerek adaların etrafını gezmeye devam ettik. daha sonra kano turu (ki biz yapamadık:() yapmak üzere yüne oldukça güzel bir koya demir attık. Burada ayrı bir tekne ile kısa bir tur attıktan sonra Akşam serinliğinde bir bira ve hava karırken,Halong Bay'ın sessiz ve sakin sularında yüzdük. 








Thien Cung mağarası











19 EYLÜL 2011
Halong Bay ziyaretimiz 1 gece 2 gün olarak ayarlanmıştı. Ama buraya gelirseniz, 2 gece 3 gün olarak ziyaretinizi gerçekleştirin. Burası gerçekten oldukça güzel. Grubumuz bizden ayrılarak, Monkey Island'a doğru yola çıktı. Bizde geriye Hanoi'ye doğru yola çıktık. Hanoi'ye geri döndükten sonra, burada şehri çok derinlemesine olmasa da gezdik.Otelimizin bize ayarladığı motorlar bizi şehir merkezi ve alışveriş yapılacak yerlerde gezdirdi. daha sonra otelimize geri dönerek gece çıkacağımız tren yolculuğu ve bir başka mükemmel güzelliğe sahip yer olan Sapa'ya hazırlık yaptık. Gece tren istasyonuna giderek, bir başka Vietnamlı çift ile paylaştığımız yataklı kompartmanda yerimizi aldık. Gece yolculuğu yaklaşık 9 saat sürecekti... 
Halong Bay'a veda...



Hanoi





20 EYLÜL 2011:
     Derin bir uyku sonrası Lao Cai'de trenimiz son durağında durdu. Eşyalarımızı alarak trenden indik. Lao Cai pek fazla turistik bir yer gibi görünmesede, Vietnamın gözbebeği sayılabilecek  Sa Pa için bir ulaşım noktasıydı. Şehirde hiç zaman kaybetmeden adımızı taşıyan bir beyin ardına takılarak minik minibüse binerek dağlara doğru yol almaya başladık. Yükseldikçe manzara da mükemmelleşti... Sa Pa ' ya girdiğimizde bizi geniş bir göl karşıladı. Etrafımızda eski ama oldukça bakımlı bir çok bina vardı. Yüksekte olduğumuzdan sislenen hava her açıldığında inanılmaz güzellikte, taraça halinde tepelerde oluşturulmuş pirinç tarları dört yanımızı sardı. Otelimiz, şehrin biraz daha yukarısında bulunuyordu. Otelimize yerleşmek üzere yürürken etrafımızı, Vietnamın bu kısmına özgü kıyafetleri içersinde ellerinde örgülerini işleyen kadınlar sardı. Sürekil olarak bişeyler satma konusunda ısrar ediyordu. Ki bu iki gün bu ısrarlar devam etti. 
   Geniş pencereli odamıza yerleştikten sonra sisin arasından damlayan yağmuru izledik. Sessizliğin tam ortasında gibi etrafımızdaki hayat sessizce akıp gidiyordu. 
   Hemen ayni gün tura çıktık. Rehberimiz Sapa'nın eşsiz manzarası eşliğinde bizi gezdirmeye başladı. Zengin bir kültürel çeşitliliğe sahip eski Fransız sömürge kasabası gittikçe yükselen bir turizm potansiyeline sahip. bununla beraber yoksulluk izleri izlenebilir. Özellikle Etnik azınlıklar burada çeşitli şeyler satarak geçimini sağlmakta. Bir çok çocuğu da satış yaprken ve hatta size biraz fazla ısrar ederken görebilirsiniz. Tavsiyem bir kaç parça bişeyler almaya çalışın. Bununla birlikte etnik kıyafetler içerisindeki kişileri  fotoğraf çekmek isteyeceksiniz. Mutlaka izin alın bu kibarlığınız gülümseme ile karşılık bulacaktır. Sonuçta karşımızdaki bir bireydir...
  Akşam üzerine kadar Sapanın en ücra sayılabilecek rotalarında yürüyüş yaptık. Etraf oldukça ıslak ve kaygan olduğundan bunu mutlaka uygun ayakkabı ile yapın yoksa ardınız çamurdan kalkmaz:) 
   Gezi esnasında, teraslar halinde pirinç tarlaları ile yemyeşil bir doğa gözlemledik. Bununla birlikte sık sık akan küçük çaylar geniş ırmaklarla kavuştuğunu gördük. Ayrıca elektriğin olmadığı köylerde yerel kıyafetleri içerisinde size her an gülümsemeye hazır bir çok insan gördük. Bir de çocuklar, her an mutlu ve her an oynamaya hazır küçük ve lekeli yüzlerinde tüm dünyayı aydınlatacak gülüşe sahip yarı çıplak çocuklar. Elimizde ne gelirse yaptık sonra, eşimin fotoğraf yarışmasında özel ödül kazandığı fotoğrafı çektiği bir okul ziyaret ettik. 
   Bulutların, yeşil dağ eteklerine indiği bu yerleri dolaştıktan sonra yorgun bir şekilde geri otelimize döndük. Biraz dinlenme sonrası akşam yemeği ve ardından Sapanın sakin barlarından bir tanesinde oturarak yorgunluğumuzu attık. 
Sapa da göl



Sapa dan bir görünüş
















ilk okul

Çoban..

Pirinç




izimiz .......:)

21 EYLÜL 2011:

    Bugün Sapa'da ikinci günümüz sabah, yerel pazara indik. Pek yabancı olmayan bir ortamda gezmemize rağmen bize en ilginci, satılan Köpek etleri geldi. Evet doğru duydunuz Vietnam halkı köpek eti yiyor. Ancak normal ete göre daha pahalı. Hatta Fransız geleneği ile Kurbağa bile bulabilirsiniz.Burda bir çok restorantın menüsünde bu yiyecek var. Oldukça iğrenç görünsede kültür bişey diyemeyiz. Öğrendiğimize göre burada yenecek köpekler özel olarak yetiştirilmekte. Zaten etrafta da fazla köpek yok:)
   Ardından Cat-Cat köyüne gittik. Bu köy oldukça güzel özellikle fotoğrafçılar ve yürüyüşü sevenler için bulunmaz bir yer. Eski geleneklerin canlı bir şekilde sergilendiği bu köyde bir çok güzel manzara gözlemleyebilirsiniz. Ayrıca sağlı sollu dükkanlarda kendinize eş ve dostlarınıza hediyelik bişeyler alabilirsiniz hepsi el yapımı.
   Buradan sonra, rehberimizle birlikte motor kiralayarak,Silver Water Fall'a gittik. Hava biraz yağmurlu ve sisli olmasına rağmen etrafın manzarasının güzelliğinden soğuğu bile hissetmedik. Yüksekten düşen su mutlaka heryanınızı ıslatacağından kendinize birer yağmurluk almanız iyi olacaktır. Buranın doğasından bekleyeceğiniz herşeyi size veren bir yer. 
   Etrafı motorla gezdikten sonra geri döndük. Eşyalarımızı alarak önce trenle Hanoi ye oradan Da nang a uçuş ve ardından Hoi An'a geldik. 
Köpek eti sevenlere...


Cat-Cat Köyü


Cat-Cat Köyünde bir ev





Oyundaki çocuklar



Silver Waterfall

Sapaya veda...

geri dönüş yolu...

22 EYLÜL 2011
     Hoi An, Da Nang'ın güneyinde yaklaşık 45 kilometre uzaklıkta, UNESCO dünya mirası listesinde yer alan bu yer, Antik kasabası 15. yy dan kalma. Burası, Güneydoğu Asyanın en büyük limanı oma özelliğine sahipti.Ayrıca Japonlar tarafından yapılan köprü muhteşem güzelliğe sahip. Buraya girdiğinizde gerçekten kendinizi 15. yy da hissedeceksiniz. 
    Bununla birlikte bu bölgede kendinize özel ayakkabı ve kıyafet diktirebileceğiniz bir çok dükkan mevcut. Size verilen katalogtan beğendiğiniz ayakkabı veya kıyafeti gösterin ölçünüz alınsın neredeyse 1 günde oldukça ucuza elinize gelsin. 

Hoi An sokaklarında satıcılar 


Hoi An ünlü Japon köprüsü

Antik Kasaba


Hoi An da müzik eğitimi

23-24 EYLÜL 2011:
    Da Nang'a geri döndükten sonra 1 aatlik bir uçuş ile Nha Trang'a vardık. Pervaneli uçağımız oldukça güzel bir iniş ile,güzel bir sahil şehrine geldik. Tamam yer sahilde ama büyük şehir havasınıda üzerinde tutuyor. Geniş yolları ve kıyıdaki parkında gezip dolaşırken, biri bize tur satmaya çalıştı ve ucuz diye bizde aldık. (bunu sakın yapmayın pişman olabilirsiniz) oldukça kötü bir gün geçti. Siz siz olun turu mutlaka paranızın alabileceği kalitede, tur acentelerinden sağlayın. Dolandırılma veya hayal kırıklığına uğrama riskiniz çok yüksek. 
    Ertesi gün oldukça eğlenceli bir gemi yolculuğu ile Da Nang'ın güzel denizinde tüple dalış yaparak ve yüzüp eğlenmekle geçti.Açıkçası burası güzel ama bunun yerine daha başka yerlerede gitseniz olur diye düşünüyorum..


Nha Trang 






25-26 EYLÜL 2011:

   Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuk sonrası, turistler için oldukça popüler bir hale gelen ve Fransız mimarisinden binalar görebileceğiniz yeşil doğanın içinde bir şehir. Özellikle baharat ve çay satan küçük dükkanları bile gezilmesi gereken güzelliğe sahip. Buradan enginar çayı alabilirsiniz. Gerçekten burada çok meşhur. Tadı da çok güzel...
   Akşam üzerine doğru geldiğimizden ilk gün sadece şehri gezebildik. Ayrıca ertesi gün bisiklet turu yapabilmek için bir tur ayarladık. Turizmin düşük sezonuna denk geldiğimizden bir çok tur bize özel oldu. 
   Ertesi gün oldukça erken bir saate tur şirketinde buluşarak, bisikletlerimizi alarak tura çıktık. Bölge inanılmaz bir şekilde yemyeşil. Etrafta çiçek seraları ve Kahve bahçelerinin içerisinden geçtik.Genelde yokuş aşağı bir rota izlediğimizden etrafımızı gezerek ve fazla yorulmadan devam ettik. Daha sonra küçük bir köye girdik. Tamamı ahşap olan bu köyde Anaerkil ailelere sahip insanlarla tanıştık. Burada erkekler kadınların soyadlarını alıyor ayrıca kadınlar çalışırken erkeklerin işi çocuk yetiştirmek...
   Daha sonra, böcek çiftliğine gittik. Burada, yemek üzere yetiştirilen böcekleri gördük.Hatta bize kızarmış böcekler, chili sosu ile ikram edildi. Tahmin edeceğiniz üzere yemedik:) Mola verdiğimiz bir cafede, dünyanın en pahalı kahvelerinden olan ve misk kedisinin dışkısından yapılan kahveden bir yudum aldık. Bildiğimiz kahve tadı...Ama doğal işlemden geçtiğinden pahalı. yine ayni yerde pirinç şarabının üretimini gördük. 
   Ardından Elephant Waterfall'a doğru pedal çevirdik. Bu şelale yine buraların görülmeden gidilmeyeceği bir yer. Buranın yakınlarında yer alan, Lihn An Budist tapınağına gittik.Burada oldukça ünlü gülen buddha heykelini ziyaret ettik. Tapınak içerisinde sessizce ibadet eden insanları ve  tapınağın muhteşem mimarisini izledikten sonra yola devam ettik. İpek fabrikasında kısa bir gezi sonrası, 40 kilometrelik bisiklet gezimizi tamamlayarak, bir gölün içerisinde yağmurun eşliğinde kısa bir bot gezisi sonrası, fil bineceğimiz manzaralı bir çiftliğe gelerek burada yaklaşık 1 saatlik fil gezisi yaptık. Bu dev canlının sırtında sakince etrafı izleyerek dolaştık.
   Bu güzel ve yorucu gezi sonrası dinlenmeye çekildik.
Dalatta bir bakış









Kahve Bahçeleri

Afieyetler

Dünyanın en pahalı kahvelerinden


Elephant Waterfall
Pirinç şarabı tadımı


Gülen Buddha





Dalata yolunuz düşerse bu tur tavsiye edilir.



27 EYLÜL 2011: 
    Vietnamın en güneyine yolculuğumuza hava yolu ile başladık. Hedefimiz Lonley Planet kitabının önersi olan ve Henüz keşfedilmemiş Phuket Adası olarak adlandırılan, Phu Quoc... 
    Ada tamamen bakir, çok az bir yerleşim yerine sahip ve muhteşem plajları ile eşsiz suyu ile sakin ve lüks ayrıca ucuz tatil isteyenler için bulunmaz bir mekan.Özellikle inci üretimi ile meşhur. Adanın bir çok yerinde inci çiftlikleri ile inci ile yapılan takılar bulmanız mümkün. Bu orjinal takılar yarı fiyatına satılıyor hele birde pazarlık yaparsanız..
   Adanın küçük havalimanından otelimizin minibüsü ile alınarak yola çıktık. Minibüs bizi şehrin uzağındaki cennetin içerisinde yer alan otelimize hoşgeldin içeceği ile karşılandık. Gayet sıcak bir karşılamanın ardından odamıza yerleşip etrafı gezdikten sonra otelin ücretsiz otobüsüne binerek şehir merkezine indik. Akşam üzeri burada kurulan ünlü gece marketinde gezdik. Neler yokki taze deniz ürünlerinden istediğinizi seçip pişirmesini sağlayabilir, inci satan satıcılardan inci takılar alabilir, bir yerelde oturup bişeyler içebilirsiniz. Burada zamanın nasıl geçtiğini anlamayabilirsiniz.
Hoşgeldin içeceğimiz..


Ada bizi ilk gün rüzgar ile karşıladı





istediğinizi seçin sizin için pişirsinler..




28 EYLÜL 2011:
LA VERANDA RESORT (http://www.laverandaresorts.com/) ta ikinci günümüz dinlenmekle ve denize girmekle geçti. İnanılmaz güzellikte fakat dalgalı denizinde epey bir vakit geçirdikten sonra, denizin kıyısında yapılan masaj ve ardından yine gece marketin yolunu tuttuk.






Canı çeken varsa kurutulmuş kertenkele


  
29 EYLÜL 2011:
Otelimizden sabah alınarak, denize açıldık. İnanılmaz güzellikte bembeyaz kumsalları izleyerek yola çıktığımızda hava kapalı olmasına rağmen etraf muhteşem renklerde görünüyordu. Sakin sularda duraklayarak epey yol aldık. Gerçekten bu kadar gün koşuşturarak yaptığımız tatilimizde dinlenmiş olduk. 
 Gemi turu bittikten sonra, otobüsümüz bizi, kırmızı topraklı yoldan (ki adanın çok  azı asfaltlı yola sahip) İnci Çiftliklerine getirdi. Burada incilerin üretim aşamalarını gördük. 







incinin doğumu


Phu Quoc Anayolu

30 EYLÜL 2011:
    Phu Quoc da ve Vietnamda son günümüz :(  Bu gün motor kiralayarak gezmekle geçti. Adanın en insan eli değmedik noktalarına kadar gittik. Ayrıca Karabiber yetiştirilen tarlalarda gezdik. Buradan oldukça uygun fiyata satın alabilirsiniz. 
    Adanın tüm etrafını gezdikten sonra, otelimizde son gecemizi geçirdik. Romantik bir akşam yemeği ile birlikte...
   Ve balayının sonu...


Adada gün batımı...









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder