Bu Blogda Ara

15 Temmuz 2015 Çarşamba

HARİKALAR DİYARI KÜBA...


KÜBA GEZİSİNE GİRİŞ:

         Dünyada zamanın uğramadığı tek yer bizce Küba,  Karayip güneşinde yanmış, gülen yüzlü devrim çocuklarını büyüten, eskimiş ama bir o kadar dimdik ve olanca heybetiyle karşınızda yükselen  İspanyol Kolonyal mimari eseri binaları,yolları, her yanından hayat taşan sokakları, caddeleri, dokusu hiç bozulmamış şehirleri, sakin kasabaları, köyleri, yemyeşil doğası ve masmavi denizin birleştiği bembeyaz kumları ile anlatılamaz şahanelikte bir ülke Küba. Bence Alis Harikalar Diyarının geçtiği yer tamda burası.


Küba Vizesi: Küba vizesi almak için, Güney Kıbrıs'ta bulunan http://www.embassypages.com/missions/embassy1953/ sitede de belirtilen adrese bireysel olarak geçerli pasaportunuzla başvurmanız gerekmektedir. Türkiye için ise yine ayni şekilde https://plus.google.com/117171586136322156305/about?gl=cy&hl=tr belirtile adrese başvurmanız gerekmektedir. Vize kişi başı 40 Euro, vizeniz gerekli incelemenin ardından muhtemelen hemen pasaportunuza yapıştırılmadan elinize veriliyor.Yanılmıyorsam kalacağınız yeri de ayarlamanız gerekmekte. Pasaportunda mühür biriktirenler için üzücü. Muhtemel sebebi Amerika Birleşik Devletlerinin Küba Mührü olanlara uyguladığı vize ambargosu .  Burada çok önemli bir noktanın altını çizmek istiyorum. Vizeler tek giriş-çıkış için geçerli olduğundan, ülkeden çıkış yapıp tekrar giriş yapacaksanız yine vizeye ihtiyacınız olacak ancak çok az bir süre (2 gün gibi) kalacaksanız vizeye ihtiyacınız olmayabilir. Bunu mutlaka elçiliğe sorunuz.

Faydalı  Bilgi: Yanınıza euro almanızı tavsiye ederim çünkü amerikan doları bozulurken daha fazla komisyon alınıyor.



14-15 EYLÜL 2013:

Küba maceramız 14 eylülde Lefkoşa,Ercan Havalimanından başladı. Önce Atatürk Havalimanı oradan İngiltere'ye Eşimin dayısına geldik. Burada geçen 1 geceden sonra sabah saat beşte soğuk bir hava eşliğinde Madrid'e uçmak üzere Gatwick havalimanına geldik. Air europa havayollarının uçağı ile önce Madrid ardından uçak değişerek Küba Havana Jose Martin Havalimanına doğru yola çıktık. Yolculuğumuz 9,5 saat sürecekti. (Küba uçuşları genellikle İspanya üzerinden yapılmaktadır.) Uçak havalanmasının ardından biraz uyku,biraz eğlence sonunda Kübaya vardık. Okyanusu geçip, yeşil bir denizi izleye izleye havanaya indik. Kominizm etkilerini iliklerimize kadar hissetmeye ilk önce burdan başladık. Kominizmin soğuk ve estetikten uzak mimarisinin eseri olan Jose Martin Havalimanı, insanda klostrofobik bir hava bırakıyordu. Bununla beraber ayni anda yere inen uçaklardan boşalan diğer tüm insanlar, Pasaport kontrol noktalarında upuzun kuyruklar oluşturuyordu. Ülkeye gelmek kolay ama girmek hiç de  o kadar kolay olmadı.1 kişinin işlemi yaklaşık 10 dakika sürüyor ve hiç hızlanmıyor. Yaklaşık 10 kabin var hepsi işlem yapıyor ama kimse bir adım ilerlemiyor. Yaklaşık 2 saatlik bir beklemenin ardından en sonunda pasaport kontrolünü yaptırıyoruz. Önce eşim sonra ben pasaport kontrol noktasında pasaportunuzu verdiniz, güleryüzlü (gerçekten insanlar çok güler yüzlü bu kadar sempatik pasaport kontrol memuru görmedim) memur bilgisayarı üzerinde epey bir işlem ve vize kağıdı üzerine vurduğu 4 mühür sorasında pasaportunuzu size uzatıp, içine girdiğiniz kabinin kapısı size açıyor. İnsanın için gerçekten mutlulukla doluyor çünkü Kübaya girecek kadar temizsiniz:) Havalimanı çok fazla teknolojik imkanlara sahip değil buna rağmen çalışanlar elinden gelen herşeyi yapıyor. Herkes size yardım etmek için uğraşıyor. Sırt Çantalarımızı alarak, havalimanının dışındaki döviz bürosuna uğruyoruz. Yine sıra var... Epey bir sıra sonunda devlete ait döviz bürosundan biraz para bozarak Cuban Convertible Pesos (cuc) aldık. 1 cuc = 1 usd tabi birde ulusal para var. Yerliler bu ulusal parayı, turistler ise cuc para birimini kullanıyorlar. Bu konuya ileride değinirim. Para bozulduktan sonra hemen kapının önünde bulunan ve Kıbrısta ayarladığımız Hostelin bize gönderdiği taksiye binmek üzere dışarı çıktık. Bizi Havananın sıcak ve nemli havası karşıladı. İçimizdeki mutluluğu anlatamam. Hemen taksiye binerek hostele doğru yola çıktık. Yolların çoğu iyi durumda, iyice ışıklandırılmış, araç sayısı çok fazla değil bundan dolayı da trafik sorunu pek yok ayrıca her yerde trafik ışığı var. Şehrin dışı herhangi bir ülkenin şehir dışı gibi ama Havanaya girdiğinizde o nostalji sizi karşılıyor. Hostelimiz http://www.tripadvisor.com.tr/Hotel_Review-g147271-d2162926-Reviews-Casa_Maura-Havana_Cuba.html oldukça güzel yorumlara sahip olduğu için ayarlamıştık. Yani çokta kötü değil. Ancak acemiliği üzerinizden atınca daha ucuza kalacağınız yerler bulabileceğinizden eminim. Taksiye 25 CUC ödedik (daha ucuza gidebilirsiniz pazarlık yapın). Hostelimiz, Küba devletinin vatnadaşlarına belli kurallar çerçevesinde, evlerindeki odalardan en fazla iki tanesinin turistik konaklamaya verilmesi ile şekilleniyor. Bu odaların belli standartları var, kendisine ait banyosu,kliması ve tuvaleti ile diğer ek hizmetleri var. Sabah kahvaltısı ve Akşam yemeği istemeniz halinde oldukça uygun fiyata size hazırlayabiliyorlar. Hostel kayıt sistemi tıkır-tıkır işliyor hangi bölgeye gittiysek mutlaka pasaportumuz alınıp kayıtlandı. Öğrendiğimiz kadarıyla devlet, her turist başına belli bir oranda cuc üzerinden vergi alıyor ve bu evleri sürekli denetliyor. Onun için müşteri memnuniyeti herşey. Ayrıca bir yerden başka bir yere gidecekseniz size hostel ayarlayabiliyorlar. İnternet üzerinden ayarlama yapmak pek mümkün değil çünkü internet burada bir lüks. O eski hep özlediğiniz şekilde insanlarla sosyalleşebiliyorsunuz.Bunun için ellerinde gittiğiniz bölgenin kartları var . Hatta kendilerinde yoksa size gideceğiniz hostele vermek üzere kendi kartlarından verebiliyorlar ve bunu gerçekten çok kibar bir şekilde yapıyorlar. İnanın bunu seve seve yapabilirsiniz. Yine bu ülkede sizden önce gelen turistlerle tanışmaya özen gösterin. Ne kadar önce tanışırsanız o kadar çok para tasaruffu sağlarsınız. Yine gideceğiniz bir bölgede hostel ayarlamadıysanız kendinizi çok kasmayın, otobüsten indiğiniz anda önünüzde çok seçenek olacak...
    Neyse hostelimize yerleştik.Oldukça geç olduğundan sadece yarın neler yapabileceğimiz konusunda araştırma yaptık. Hostelimizin sahibesi bayan bize yardımcı oldu fakat İngilizcesi pek olmadığından anlaşmakta zorlandık. Buraya gelirken biraz İspanyolca kelime öğrenin hatta mümkünse bir kaç cümlede kurarsanız inanın hayatınız kurtulur. Özellikle sayıları (un,dos,tres,manyana vs.) . Öyle mükemmel İngilizceye de ihtiyacınız yok zaman zaman İspanyolcaya karşı Türkçe konuşarak bir çok kişi ile anlaştığımız bile oldu:)
Yolculuk başlar...


Merhaba Küba...


16 EYLÜL 2013
Sabah erken uyanıp hemen hazırlanarak Kübada ki en güzel Mango suyunu içtik. Kahvaltıda iken tatlı ev sahibimize neler yapabiliriz diye fikir danıştık. Malesef İspanyolca,İngilizce ve Türkçe arasında hiçbir benzerlik olmadığından üçümüzde birkaç nokta dışında birbirimizle anlaşamadık. Yapacak bişey yok kahvaltıdan sonra aşağı inerek kendimizi El Prado caddesine attık. Etrafımızda yıkılmak üzere duran ve zamanın muhteşem evleri ile bu evlerin pencerelerinden sarkan insanları izledik. Sağımızdan solumuzdan geçen klasik amerikan arabaları bizim için en ilginç şeydi. Arabaların bazıları tekerleklerin üzerinde yürüyen ceset gibi görünüyorlardı, bazıları ise sanki fabrikadan yeni çıkmış gibi. Dedim ya zaman tamamen donmuş durumda. Bir anlığına kendinizi devrimden hemen önceki günde hissedebilirsiniz. El Prado, iki şeritli yolun ortasında bulunan bir park alanına sahip. Uzunlama giden bu park alancığının içerisinde insanlar banklarda oturup sohbet ediyor veya kendilerince eğleniyorlar. Kalabalık sayılabilecek bir alan içerisinde sürekli olarak yanınıza birileri gelerek herhangi bir şeye ihtiyacınız var mı diye sorabiliyor tur,hostel ve en çokta puro... Siz "No" derseniz size ülkenizi soruyor biraz sohbetin ardından güle güle deyip gidiyorlar. Siz siz olun elinizden geldiğinizce kibar davranın biz hiç kötü niyetli birine denk gelmedik. Dertleri biraz daha fazla para kazanmak hepsi bu. Öyle ya da böyle bir şekilde paranızın karşılığını alabiliyorsunuz. Bu şekilde gezdikten sonra devletin, turizm için yatırım yaptığı otobüs şirketi olan VİAZUL(http://www.viazul.com/)'a gitmek için bir taksi ayarladık. Taksimiz eski Amerikan arabasıydı.Buna rağmen oldukça bakımlı ve temiz tutulmuştu. Hazine olabilecek kadar değerli. Havananın kartpostal değerindeki cadde ve sokaklarını geçerek Viazul Otobüs şirketine vardık. İçerisi tam film sahnesi gibiydi. Eski koltuklar, bilmem kaç yılından kalma müzeye konsa gerçekten ilgi çekebilecek büyüklük ve karışıklıkta mekanik yazar kasa, sıra bekleyen insanlar ki tamamı turistlerden oluşuyor, duvarlarda hem Kübayı tanıtan hemde devrimin ünlü yüzlerinin fotoğrafları asılıydı. Hava oldukça sıcak olduğundan sıra beklemek gerçekten sabır işiydi. Yine sıra beklemeye koyulduk. Epey bir sıra bekledikten sonra Vinyalese gidecek bileti alarak, Havananın göbeğindeki Devrim Müzesine geldik.devrim müzesi önünden ilk günün şerefine at arabası kiralayarak (biraz kazıklandık) Havana'nın yakın çevresini yavaşça dolaştık. Bakması görünen ama her yerinden hayat fışkıran sokaklarında dolaşırken eşim, sokakları elinden geldiğince fotoğrafladı. Bir kaç noktada da yaptığımız duraklamanın ardından geri devrim müzesine geldik. Devrim müzesi, başkanlık sarayı olarak kullanılan binanın devrim sonrası, müze haline getirilmesi ile oluşturuldu. Etkileyici bir mimarisi ve oldukça ayrıntılı süslemeleri var. Dışına zaman sert izlerini bıraksa da içerisi, tüm ziyaretçilerine devrimi anlatmak için hevesli bir çocuk gibi duruyor. Yozlaşan Küba ve aşırı baskıcı Batista rejimine karşı 26 Temmuz 1953 ( bu tarih çok önemlidir). yılından itibaren başlayan Küba devrim hareketi, 1 Ocak 1959'da baskıcı Batista rejiminin yıkılarak,Fulgencio Batista'nın ülkeyi terketmesiyle başarılı bir şekilde sonlandı.
      Santiago de Cuba şehirinde, içerisinde Fidel ile Raul Castronun da olduğu başarısızlıkla sonuçlanan kışla baskını sonrasında bir çok devrimci hayatını kaybetti. Fidel ve Raul kardeşler ise hapis cezası aldılar. Fakat gelen baskılar üzerine Meksikaya sürgüne gönderildiler.Bu Küba için bir diğer dönüm noktası olmuştu.
      Sürgün esnasında, Fidel ve Raul Castro kardeşler diğer Kübalı sürgünler ile ve hemen hemen herkesin tanıdığı Arjantinli doktor Ernesto "Che" Guevara ile birlikte Batistayı devirme planları yaparak en sonunda Granma isimli yat ile 25 Kasım 1956 tarihinde Meksikadan  ayrılarak, Kübaya vardılar fakat Batista rejimi tarafından uğradıkları baskın sonucu, baskından kurtulan ve aralarınde Fidel, Castro ve Che'nin bulunduğu 15- 20 kişilik grup Sierra maestra dağlarına sığınır. Burada devrim olgunlaştırılarak büyütülür. Başarısız Batista saldırıları sonrasında devrim gerçekleşir.
    İşte devrim müzesi adım adım dolaşıldığında Küba devriminin nereden başlayıp nerede sonlandığı ile ilgili tüm herşeyi burada bulabiliyorsunuz. Özellikle duvarlarda devrimin imzasını taşıyan mermi delikleri o günlerin sessiz şahidi gibi sizi karşılıyor. Devrim müzesinin hemen bitişiğinde devrim araçlarını bulabilirsiniz. İçerisinde Granma gemisi oldukça önemli bir yere sahip. Sıkı korunan ve camlı bir alanın içerisinde tutulan gemi, burada oldukça büyük bir öneme sahip.
   Devrim müzesi ziyareti ardından, hayatın tüm gücüyle aktığı Havana sokaklarını gezmeye çıktık. Burada güler yüzlü sevimli insanları ile eskimiş ama bir o kadar heybetli duran binaların yanından geçtik, yanımızdan geçen eski amerikan arabalarını izleyerek. Bir film sahnesi gibi yaşanan atmosferde sokak aralarına dalıp gece geç saatlere kadar buralarda oyalandık. Gece Casamıza gelerek yarına hazırlık yaptık.





San Lazaro- Pasao de Marti

Playa Malecon ve ardında Havana Otelleri


Castillo De Los Tres

Gezi notları...




Viazul yolunda Taksi Muhabbeti...

Devrim müzesi önü


Mustafa Kemal Atatürk büstü. Yurtta Sulh Cihanda Sulh. Dünyanın bir diğer ucunda muhteşem bir devlet adamı gurur duyduk.



Devrim Müzesi






Müzede nöbet değişimi

Müzenin sessiz tanıkları mermi delikleri


Che ve Camilo Cienfuegos'un balmumu heykelleri..



Havana sokaklarında müzik. 
17 EYLÜL 2013 

Sabah erken Casamızdan ayrılarak taksimize bindik ve Viazul şirketine vardık. Bugün tepeleri ile UNESCO dünya mirası listesinde olan, yemyeşil doğası ile sizleri kucaklayan, küçük bir çiftçi kasabasına yani Vinales'e doğru yola çıktık. Yaklaşık 4 saat sürecek yolculuğumuzda bize yemyeşil bir doğa eşlik ediyor. Her yanımız yeşillikler içerisine boyanmış. Bomboş yolların tadını çıkara çıkara yol alıyoruz. Ara sıra yan şeritten geçen klasik arabaları izleye izleye yola devam ediyoruz. Yolda devam ederken ara sıra elinde geçen arabalara para sallayan birkaç kişi görüyoruz bu gerçekten çok ilginç geliyor. Sorduğumuzda otostop için olduğunu öğreniyoruz.
   Fidel Castronun en beğendiği yer olduğu söylenen ve belkide  en güzel tütünün yetiştiği yer olan Vinalesin, katedral benzeri kilisesi önünde duruyoruz. Aşağı inerken sizi bir çok Casa sahibi ellerinde Casalarını tanıtan kartlarla karşılıyor. Eğer bir Casa ayarlamamışsanız hiç endişelenmeyin sizi evinde seve seve misafir edecek bir çok kişi var. Biz Casamızı ayraladığımızdan, bizi almaya gelen ev sahibi ile yola düşüyoruz. Yaklaşık iki kilometre yürüyüşten sonra kalacağımız yere varıyoruz. Burası Vinalesin sonu hemen yanımız, vahşi doğa. Casaya yerleştikten hemen sonra ev sahibinin tavsiyesi üzerine at binmeye gidiyoruz. Eşimle birlikte bindiğimiz tek at ile, casada bizimle klan Polonyalı kızlarla orman ve tarla karışımı alanda yavaşça yol aldık. Etrafımızdaki manzara muhteşemdi. Muz ve diğer tüm bitkilerin örttüğü toprak ile sürülü tarlaların arasından alçalarak ve yükselerek geçtik. Bazen toprağın çamurlaştığı ve üstümüzü başımızı batıran yolun kaybolduğu yerlerden rehberimiz eşliğinde geçerek, tepelik bir alanın etrafındaki düzlüğe vardık. Burada kovboy şapkalı bir adam bizi güler yüzle karşıladı. Hemen hepimize hinditan cevizi içersine rom karıştırarak hazırladığı Romu ve Bala batırılmış el yapımı Purolarından sundu. Bize kısaca puro sarımı hakkında bilgi verdi. Anladığımız kadarıyla, Puro yapımı için çeşitli yaprakların kullanıldığı, ayrıca Tütün yaprağının ortasından geçen ana damarın en fazla nikotini içerdiği ve bunun kesilerek parfüm vs. kullanımı için ayrıldığını anlattı. 
   Anlatılan ve bize sunulanlarla 25 CUC vererek bu vahşi doğanın ortasındaki çiftlik evinden el yapımı ve tümü bağlanarak kuru bir muz yaprağına sarılarak hazırlanmış puroları alarak, çuvalın içersine koyup geri dönüş yoluna çıktık. At sırtına her ne kadar alışkın olmasakta oldukça eğlenceli bu yolculuk sonrasında Casamıza çamur içerisinde vardık. Temizlenerek oldukça zengin bir şekilde hazırlanmış akşam yemeğimizi yedik (menümüz: kızarmış şeker kamışı,muz,yer elması ve patates,çorba,siyah fasulyeli pilav ve iki kişiye rahat yetecek kızarmış balık ve ardından meyve tabağı). Daha sonra evin ön balkonunda kahve keyfi (yanınızda hazır türk kahvesi götürürseniz burada fincan bulabilirsiniz. Kübalılar bizim gibi fincanla kahve içmektedirler. Her ne kadar kahveleri ağır olsa da) yaptıktan sonra uykuya daldık.
Casa yolunda 


Casamızın damından Vinalesin sonu

Kahve keyfi.










Ev Sahibinden hindistan cevizinden rom kokteyl hazırlığı




At turundan geri dönüş..



18 EYLÜL 2013

Vinales Vadisi UNESCO dünya mirası listesinde hatta denir ki Fidel Castronun Kübadaki en çok sevdiği yer burasıdır. Etrafında gezilecek sayısız güzellikte yerler var biz, Vinales ulusal doğal parkıb içersinde bulunan Cueva de san Miguel ve pre historik duvarlar ile doğal parkın içerisinde bulunan diğer yerleri gezmek için bir taksi ile anlaştık. Taksi bizi önce mağaraya götürdü. Mağara içerisinde kısa bir yürüyüş sonrasında kayıklarla yarı karanlık mağara duvarlarını izleyerek gezdik. Daha sonra park içersinde kısaca oturarak etrafın muhteşemliğinin tadını çıkardık. Ardından prehistorik duvarların olduğu ve çiftçiler tarafından boyanmış duvarları izlemeye gittik. Bu duvarların hemen altında yer alan restorantta Küba müzikleri eşliğinde yemek yiyebilir ve dans gösterisi izleyebilirsiniz. Buradan hemen sonra taksimiz bizi, tütün sarılan bir çiftlik evine götürdü. Burada tütün sarımını en ince ayrıntısına kadar izledik. Eşimin fotoğraflamaları ardından geri Vinalese döndük. Gece kısa bir eğlence sonrası günü tamamladık. 
   Bu arada burada tanıştığımız bir turist arkadaş bize ulusal para bozmamızı söyledi. Tavsiyesine uyarak 20 CUC parayı 440 ulusal para ile değiştik. Şimdi bu para nerede işinize yarar; Kübanın her yerinde devletin ev sahiplerine, Casa açma yetkisi ile birlikte, bazı ev sahiplerine de Küçük büfe tarzı işletme kurmalarına izin veriliyor. İşte burada satılan ve döküm tavada hazırlanmış dünyanın en güzel pizzasını yemek için bu paralardan kullanabilirsiniz. Evet belki bir çoğu temiz görünmeyebilir ama biz hiç zehirlenmedik:) ayrıca devletin merkezi kafeteryaları var. Burada enfes güzellikteki taze meyve suları içinde kullanabilirsiniz. Özellikle düşük bütçeniz varsa, bu tarz yemekler sizin hayatınızı kurtarabilir. 1 pizza 30 ulusal para ediyor ve bir tanesi ile doyabilirsiniz. 
Vinaleste Sabah
















19 EYLÜL 2013 
Vinalesten sabahın körü dediğimz bir zaman diliminde yine geldiğimiz yerden kalkan otobüsle ayrıldık. Otobüs bizi Domuzlar Burnu'na Küba tarihi için bir diğer dönüm noktasına taşıyordu. Uzun sürecek yolculuğumuzda yemyeşil bir doğayı izleyerek yağmurlu bazen güneşli tepelik ve ovalıklardan geçtik.  Jaguey Grande kenarındaki bir turizm acentesine inerek orada bizi Playa Larga'ya götürecek taksimizi beklemeye başaldık. Taksi yaklaşık yarım saat sonra geldi. Bizi önce tren lokomotiflerinin paslandığı bir yere ardından da Timsah çiftliğine götürdü. Her iki yerde gerçekten gezilecek yerlerden. Özellikle timsan çiftliği içerisinden geçen nehir üzerinde botlar sizi tura çıkarıyor. Etrafta gezilecek bir çok yer var. Daha sonra Hostelimize (Casa Frank) geldik. Ev sahibimiz oldukça güler yüzlü bir kişi idi. Etrafımızda oldukça fala Casa gördük ve buranın özellikle turizm mevsiminde dolduklarını öğrendik. Bizim gittiğimiz dönem düşük sezondu. Ancak yıl boyunca sıcaklık pek fazla düşmüyor. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra, 80 yaşlarında İsveçli bir çift ile tanıştık ve hayata bakış açım yenilendi diyebilirim. Bize sigorta eksperti olduğunu ve 60 yaşında emekli olduktan sonra dünyayı gezmeye başladıklarından bahsetti. Kübaya 8 kez geldiklerini ve ilk gelişinden sonra İspanyolca öğrenmek için eğitim aldığını ve burayı ne kadar çok sevdiğinden bahsetti. Şu an 82 yaşında olan İsveçli çift, dans eğitimi almak için hoca bile tutmuştu ki akşam üzeri onların dans derslerini izledik. Yaşam sevinci bu olsa gerek. Bu çift bizi kiraladıkları arabaları ile denize götürdüler. Playa Larga plajı ve bölgesi tarihi bir öneme sahip. Domuzlar Burnu çıkarması olarak tarihe geçen olaylarda, Fidel Castro iktidarını devirmek, Millileşen ve kapatılan bir çok işletmeyi muhtemelen geri almak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde yapılmış bir operasyondu. Tabi Amerika gibi bir devletin burnunun dibinde Kominist bir devlet kurarsanız ve içerisinde Amerikan sermayesine dayalı bir çok şirket varsa bu şekilde darbe yiyebilirsiniz. Amerika, devrimden kaçan 1300 muhalif Kübalıları örgütleyerek 17 Nisan 1961 yılında bu bölgeden çıkarma yaptı. Ancak bu çıkarma başarısızlık ile sonuçlandı ve ülkedeki devrimi güçlendirdi. 
   İşte bu tarihin yazıldığı bembeyaz kumların üzerinde gölge olan palmiyelerin altında ufukları izleyerek sıcacık suyun tadını çıkardık. Ufka kadar uzanan masmavi okyanus, renk tonları atarak kıyaya kadar ulaşmaktaydı. Ayrıca etrafın sakinliği sizi tamamen huzura sevk ediyordu. Deniz içerisinde vakit geçirdikten sonra geri Playa Larga'ya doğru yürüdük. Kasabanın içersinde bulunan büfe tarzı marketten bişeyler alarak vaktimizi orada geçirdik. Daha sonra Casamıza geldik. Burada ilk kez internet bularak ayarlamalar yaptık. 
   Bugün öğrendiğimiz en güzel ders yaşınız kaç olursa olsun hayattan kopmayın...
Playa Larga Plajı

Playa Larga ve Domuzlar Körfezi

Playa Larga ve Domuzlar Körfezi




Kübanın yoğun trafiği


Playa Larga Kafeterya






20 EYLÜL 2013
Ayarladığımız taksi ile (ki buna hiç gerek yoktu) Cueva De Los Peces kıyısıa doğru yol aldık. Bu kıyı şeridi üzerinde sayısız güzellikte plaj ve ormanlık alan var. Eğer herhangi birini ziyaret etmek isterseniz yol üstünde her yarım saatte bir kalkan Trans Tur otobüsleri ile dura gide istediğiniz yerde inip denize girerek bu bölgeyi keşfedebilirsiniz. Geldiğimiz bu plajda 1 cuc vererek şnorkel kiralayıp tüm günü burada geçirdik. Öncelikle Plaj bölgesine değinecek olursak, sakin bir asfatlın kenarında, birkaç şemsiye ile sarılı kayalık bir yerden ibaret.Burada az sayıdaki turist, su altındaki inanılmaz çeşitlilikte canlı yaşamını izliyor. Gördüğümüz balıkların inanın sayısı yok.Rengarenk bir cümbüş. Hele balıklara yem atıldığında su altından kapışmalarını izelemek bambaşka bir duygu. Keşke yanımızda su altı kamerası olsa (siz giderken tek kullanımlık alın) Mercan kayalıkları arasında gezen balıklar ve mavinin her tonunda denizi ile muhteşem bir yer. Plajdan çıkıp hemen karşıya geçtiğinizde ormanın ortasında, denize açılan bir delikle küçük bir su havuzu karşılar. Benim için oldukça ürkütücü.Bu havuzun içerisindeki balıklar "nah kolum kadar" diyeceğiniz türden.kenarlarındaki kayalıklar seçilebilirken muhtemelen okyanusa kadar uzanan su altı mağarasına sahip. Hemde tamda ormanın ortasında işte alın size harikalar diyarı...
  Bu gezi ardından artık buruşan parmaklarımızla geri döndük. Hafif çiseleyen yağmur arasında parlayan masmavi suların kayalıklarla birleştiği ve oradan ormana uzandığı bu cennet yeri mutlaka görün.



Ormanın ortasındaki havuz.













21 EYLÜL 2013:

       İşte bugün Dünya dili olduğunu düşündüğümüz İngilizcenin buraya hiç uğramadığını gösteren gün. Buraya gelecek arkadaşlar arasında İspanyolca bilenlerin ne kadar şanslı olduğunu anlatamam (okullarda Fransızca veya Almancayı niye ikinci dil olarak okutuyorlar İspanyolca bence daha geçerli bir dil) Sabah tüm hazırlığımızı yaparak Casadan ayrılırken Playa Largadan Cienfuegos otobüsü geçip geçmediği konusunda bilgi almamız tam bir kabusa döndü. Yarım yamalak bir şekilde anlaşmamızın sonucunda iki buçuk saat güneşin altında durakta bekledik. Etraftaki kişilerde bize dilden dolayı yardımcı olamadılar. En son ne olacaksa olsun deyip, trans tur otobüsü ile Playa Girona doğru yola çıktık. Burada Playa Giron Otelinde inerek, Cienfuegos otobüsünü beklemeye başaldık. Ne den sonra şans eseri gördüğümüz ve otel görevlisinin telefoniyen aramasıyla bindiğimiz otobüsle Cienfuegos'a vardık. Tüm günümüz malesef bu koşuşturma ile geçti. 
        Güneyin İncisi adıyla anılan Cienfuegos, denize küs ama denizin kenarında (daha çok bir göl ) yer alan bir şehir. Kare şekilde dizayn edilmiş, bloklar ve eskimiş evler ile sokaklardan taşan canlı bir hayata sahip. Kısaca şunu diyebilirim ki Facebook ve Twitter ile türevleri henüz buralara uğramadı. İnsanların şehrin göbeğinde doyasıya sohbet edip eğlendikleri bir yer. Casamız otobüs durağından biraz uzaktı ev sahibimiz bizi yürüyerek evine getirdi. Ev sahibi ve karısı oldukça sempatik insanlar. Hatta Kıbrıs konusunda az biraz bilgiye sahip. Kendisi de Üniversitede Doktoralı öğretim görevlisi. Bize ilk kez burası ile ilgili bilgi veriyor. Casa de Particular sistemini anlatıyor. Devletin belirlediği oda standartları dahilinde sıkı denetleme ve kontrol sistemi ile devlete verilen yüklü vergiler karşılığında bu sistemi yürütülüyor. Bu işi yapan her evin üzerinde CASA DE PARTICULAR yazısı olmak zorunda. Neyse bu kısa sohbetin ardından Cienfuegosu gezmeye başladık. Deniz kenarından Jose Marti Parkının enfes görüntüsü eşliğinde  beyaz ve yıpranmış binalı bir şehir. Bu şehir mimari yapıları ile UNESCO dünya mirası listesinde kendisine yer bulmuş bir yerdir. 





Cienfuegos 










22 EYLÜL 2013 

     Cienfuegos'a gelenlerin mutlaka gitmesi gereken bir yer var. "El Nicho", Burası doğası ve şelaleleri ile meşhur. Bomboş hafif bozuk asfaltta 80 model taksimiz ile ilerliyoruz. Şöförümüz, zaman zaman durarak arabanın susamışlığını gidermek için sürekli su takviyesi yapıyor. 
    Bizimle beraber, İspanyol-Fransız bir çift var. Onlarla sohbet ediyoruz. Yalnız arabanın içerisinde İngilizce,İspanyolca,Fransızca ve Türkçe dilleri arasında sürekli bir geçiş var.Kısaca her dilden sohbet etmeye çalışıyoruz. 
    Taksi şöförümüz bu bölgede bir kızın onbeş yaşına gelmesi ile,ailenin çok büyük bir şölen verdiğini ve hatta yıllarca bu iş için para bile biriktirdiklerini anlattı. Öncelikle yol üstünde bulunan sakin bir dağ köyünde durduk. Aşağımızda görünen Cienfuegos'u fotoğrafladık. Burada bulunan kahve benzeri bir yerde biraz zaman geçirdik. Daha sonra, palmiyelerle çevrili dağlara doğru yolumuza devam ettik. Açık-Koyu yeşil tonlarının hakim olduğu tepelikler de sarmaşıklar, tutunabildikleri tüm ağaçların dallarına sarılarak yollarına devam ediyorlar. En sonunda El Nicho Parkına giriş yerine geldik. Burada giriş parası ödeyerek parka giriş yaptık. Yeşillikler arasında tanımlayamadığımız bir çok bitki görerek rota üzerinde devam ettik. Bu bölgede muhtemel can kurtaranlık yapan bir kişi bizi başka bir yere bir mağaraya götürdü. Zar zor yüksek kayalığın arasında bulunan girintiyi ve etrafındaki doğanın ve hayatın çılgın genişleme isteğini izledikten sonra, kaygan kayaları zorlukla geçerek, şelalelerin olduğu yere vardık. Şelale kıyılarında birçok Kübalı size tanıdık gelecek şekilde piknik yaparak eğlendiğini gördük. Eşim burada soğuk suya girerek etrafın tadını çıkarırken ben onun yanında etrafı izledim. yüksek bir kayadan çarşaf gibi serili vaziyette akan su bir yerden başka bir şelaleleye taşınmak için akıp duruyor. Bununla beraber, etrafın doğası bu şelaleyi birilerinden saklama telaşında büyüdükçe büyüyor. Burada geçen yaklaşık 6 saat sonunda geri Cienfuegos'a iniyoruz. Ancak öncesinde taksimiz bizi Reina Mezarlığına götürüyor. Soyu çoktan tükenmiş muhteşemlikte bembeyaz anıtlarla kaplı bir alan. Her mezarlığın kendine has bir öyküsü var. Kanatlı melekleri ve enfes mimarisi ile bu kabrin içerisinde yatanların ne kadar çok sevildiğini açıkça görebilirsiniz. 
      Özellikle bir mezar var ki burada çok ünlü adı :LA BELLA DURMIENTE (Uyuyan güzel) , güzeller güzeli Maria Josefa Alvarez Miro, tahminen 1883 yılında doğmuş ve  1907 yılında (24 yaşlarında olduğu düşünülmekte)doğum esnasında hayatını kaybeder,kederli eşi  Vicente Gonzales , yaşadığı acı kayıp sonrasında ismi bilinmeyen bir heykeltraşa sevgili eşinin mermerden bir heykelini yapması için sipariş verdi.
       Eşi anısına yapılan bu heykel "Uyuyan Güzel" olarak isimlendirilmiş olup  Haç üzerine uyur bir şekilde  dayanan ve elinde üç adet afyon çiçeği tomurcuğu taşır şekilde  tasvir edildi. Afyon çiçeğinin tomurcuğu uzun süren uyku ve ölümün sembolü olarak kullanılmaktaydı. Afyonun uyuşturucu etkisi  nedeniyle uykuyu ve kan kırmızısı rengi nedeniyle ölümü anlatmaktaydı. Greko-Roman efsanelerinde afyon ölümü sunma ve sonsuz uykuyu anlatmak için kullanılır. Genova- İtalya'da, Stagenio Mezarlığı'nda Erba Ailesi'ne ait "Kaybın Izdırabı" isimli benzer bir heykel daha vardır. Heykelin en önemli özelliği ise bu heykelin burada mucizeler yarattığına dair olan inanıştır. 
    Bu ziyaretin ardından Casamıza döndük ve akşam bugün birlikte olduğumuz çiftle akşam yemeği yemek için anlaştık. Akşam hazırlığımızdan Casa olarak kullanılan bir evin restorantına geldik ve canlı çalınan  Küba müzikleri ile güzel bir yemek eşliğinde sohbetimiz oldu. 
     Mutlaka bu tarz bir yere gelerek oturun ve Küba müziklerini eşliğinde bir akşam yemeği yiyin. Ayrıca bu müzikleri yapan kişiler size CD'lerinden satmak isteyecekler.İsterseniz bu CD lerden alın içerisinde çok güzel ve orjinal müzikler var. Almak istemeseniz de  az biraz bahşiş bırakın ki  herkes mutlu olsun. 

El Nicho'dan Cienfuegos 



El Nicho Şelaleleri






Cienfuegos, Reina Mezarlığında Uyuyan Güzel...




Cienfuegos 
     


23 EYLÜL 2013

      Sabahın erken vaktinde başlayan yolculuğumuz, Bizim güneydeki son rotamız olan Trinidad. Bu şehir yine UNESCO dünya mirası listesinde.Tamamen İspanyol koloni mimarisine sahip. Merkezindeki merkezi bir park kasabanın tüm hayatının aktığı nokta ve etrafında kümelenerek genişleyen bir yer. Müzik istiyorsanız burası sizin için birebir. Küba Turizminin en canlı yaşandığı yerlerden birisi. Kaldırımlı bir yerin üzerinde her akşam bir grubun sahne aldığı müzik evi(Casa De La Musica) , müzeleri, dans okulları,sokak şarkıcıları,müzeleri, hemen hemen her yerde hediyelik eşya satan mimari mucizesi evleri ile harika bir yer. Tabi Trinidad sadece bundan ibaret değil. Denizin kenarında bir şehir. Merkezi biraz uzak olsa da Coco Taxi ile 10-15 dakikada deniz kenarına ulaşabilirisiniz. 
     Trinidad otobüs durağının kalabalığından sıyrılarak, Casa'mıza geldik. Biraz merkeze uzak ama hiç sorun etmedik. Hemen eşyalarımızı bırakarak merkezde bir yürüyüşe çıktık. Bölgenin yukarısı daha turistik bir yer. Plaza de Mayor dediğimiz merkezin etrafında birkaç yer keşfettikten sonra, canlı müziğin yayıldığı birkaç bara girip çıktık. Gece Casa De La Musica da (ki buranın kalbinin attığı yer.) Mohito ve Cuba Libre eşliğinde enfes bir müzik gösterisi izledik. Etrafımızda bulunan tüm insanların eğlencesi ve mutluluğunu anlatamam. Gece geç vakitlere kadar sürdürdüğümüz bu eğlencenin ardından Casamıza döndük. Burası oldukça güvenli. Gece geç vakitte yollar bomboş olmasına rağmen kendimizi güven içerisinde hissettik.
Trinidad yolunda..
Casa De La Musica


Trinidad

Trinidad 

Trinidad Plaza De Mayor




Trinindadaki Casamız. Sempatik ve tatlı ev sahibimiz. Tavsiye ederim..


Casa De La Musica Gece


24 Eylül 2013:

Iglesia Parroquial de la santisima ve Museo de arqueologia guamuhaya gibi yerleri gezmekle başlıyoruz Trinidatta. Plaza de Mayorda bulunan Iglesia Parroquial de la santisima 17.yüzyıldan kalma bir kilise. Küba karpostallarında sık sık rastlayabileceğiniz görüntüsü var. Ayrıca yine ayni plaza yakınında bulunan Museo de arqueologia guamuhaya arkelojik özelliğe sahip eşya ve hayvan kemiklerinin bulunduğu bir müze. Fazla zamanınızı almayacak bu yerleri kolaylıkla gezebilirsiniz. Bununla beraber,Tarihi Belediye Müzesi(içerisinde 18. yüzyıldan kalma ev eşyaları ve tavanından Trinidad manzarası) Casa Templo de Santería Yemayá (Afrika kökenli Küba dini ile ilgili müze.Santeria dini ile ilgili ayrıntılı bilgi için:(https://en.wikipedia.org/wiki/Santer%C3%ADa) ) ve bu gibi bir çok tarihi yerleri gezebilirsiniz. Buralarda geçen turun ardından hemen bir Coco Taxi (Kabinli sarı motor) ile pazarlık yaparak bizi denize götürmesini istiyoruz. Anlaşma neticesinde sakin bir hızla deniz kıyısına doğru yolculuğumuz başladı. Yol üstünde devasa oteller gördük. Muhtemelen hepsi devrim öncesinden kalma oteller zincirinin birer parçasıydı.Şimdi hepsi devlete ait olup bu şekilde hizmet vermekte. Casilda kasabasından içip, denizin ortasında dümdüz ve yol genişliğindeki adacık üzerinden, sanki denizin üzerinde yüzermiş gibi devam ederek, Playa Ancon(http://www.tripadvisor.com.tr/ShowUserReviews-g285731-d2538398-r151070177-Ancon_Beach-Trinidad_Sancti_Spiritus_Province_Cuba.html) plajına geldik. Bembeyaz kumların arasında masmavi bir deniz ve palmiyeler. Sınırsız güzellikte bir atmosfer. Dokunulmamış bir cennet. Daha ne anlatabilirim bilmiyorum. Hemen otelin şezlonglarının birine çöküyoruz ve hiç kimse de gelip siz otel müşterisi değilsiniz demiyor. Etraf tamamen açık kim olursanız olun gelip bu yerin tadını çıkarabilirsiniz. Hindistan cevizi içerisinde rom keyfi yaparken günün yavaş yavaş bitmekte olduğunu üzüntü ile izledik. Buraya veda edip gece hazıılanarak Trinidaddaki son günümüzün tadını çıkarmak üzere Plaza de Mayora geldik. Akşam yemeği sonrası müzik ziyafeti ve uyku.




Trinidad da devrim müzesi




Resim yazısı ekle






Trinidad Sokaklarında satış..

Playa Ancon yolunda ölümü bekleyen bir gemi..



Playa Ancon 


Coco-Taxi






25 EYLÜL 2013 

Küba Devrimin en önemli yerlerinden birisidir ve bu devrim tarihine imza atan dünyanın en ünlü devrimcilerinden Ernesto Che Guevara'nın dev anıtı ile mezarının bulunduğu yerdir. Ne zaman bu şehrin ismini duyarım hemen aklıma Che için yazılan ve dünyaca meşhur şarkı Hasta Siempre gelir. (https://www.youtube.com/watch?v=JcPm5Rn36Kw) Bu şarkıda adı geçen şehirden :
"Senin şanlı ve güçlü elin



Tarihe ateş etmekte
Santa Clara'nın tamamı
Seni görmek için uyandığında"

şeklinde bahsedilmektedir. 29 Aralık 1958 de başlayan çarpışmalarında Batistaya karşı bölgede devrim birliklerinin(intihar timi) komutanlığı yapan Che, Santa Clara şehrini savaşarak parça parça ele geçirmişti.Böylelikle, savaşın en önemli noktasından biri olan içi asker ve askeri mühimmat dolu Batista treni ile şehir bağlantısı tamamen kesilmişti. Tren raydan çıkarılarak, Molotof kokteyli yağmuruna tutulur. Zırhlı tren içerisinde koruma altında bulunan Batista askerleri, benzin ateşinden bir müddet sonra bir fırın içerisinde oldukları anlar ve Che nin adamlarına teslim olurlar. Bu olay, Küba devrimine son noktayı gösteren olay sayılabilir çünkü 3 gün sonra Batista bir uçağa atlayarak Kübayı terkedecekti...

    Trindadtan 3.5 saatlik bir yolculuk sonrası Santa Claraya varıyoruz. Casamız bizi otobüs durağında karşılayarak Casaya gittik. Bulunduğumuz Casanın altında ev sahibimizin torununun doğum günü vardı. Ona katıldık dünyanın diğer yerlerindeki gibi...  Bunun ardından şehir turuna çıktık. Bir kaç markete benzer bir yere girerek diş macunu falan sorduk ama bulamadık ( onun için yanınızda bulundurun) .Diş fırçası bulabilir ama macun konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz.
Santa Claranın merkezinde, Parque Vidal isminde koskocoman yeşil bir alan bulunur burada Marta Abreu De Estevez'in yani Kübanın sosyal hizmetler konusunda öncüsünün anıtı, belediye binası,Tiyatro Binası ile diğer İspanyol tarzı binalar ile çevrilmiş. Buraya yakışmadığını düşündüğümüz tek şey Santa Clara Libre Hotel yeşil rengi ile hiç buraya ait değilmiş gibi duruyor. Bu park ve çevresi gerçekten canlı, ağaçların üzerinde sayısız kuşun cıvıltısı ile inasn gürültüsü birbirine karışmış vaziyette.
     Santa Clara da İnternet bulma ümidi ile yaptığımız araştırma sonucunda Telekominikasyon dairesinde böyle birşey bulabileceğimizi öğrendik. Daire içerisine girdiğimzde İnternet Cafe tarzında bir yer olduğunu gördük. Hemen diğer turistlerle birlikte sıraya girdik. Sıra bize geldiğinde 1 saatlik internet için Pasaportumuzu ve 10 cuc kadar bir para vererek oldukça yavaş bir internet alıp ayarlama ve ailemizi haberdar etme çalışmaları yaptık.
  Bunun ardından Küba devletinin Fast Food tarzı restoranı olan Dinos Pizzaya uğradık. Buranın lezzetli pizzası ile birasının tadına bakarak, gece Club Mejunje'ye gittik. Burada biraz müziğin ardından günü sonlandırdık.
Santa Clara Sokakları

Park Vidal

Park Vidal ve Kuşlar arkada Santa Clara Libre

Dinos Pizza da akşam yemeği
26 EYLÜL 2013 

           Santa Clara'nın devrim tarihi ile başbaşayız. Yolumuz öncelikle, Che'nin yönetiminde olan İntihar timinin raydan çıkararak molotof yağmuruna tuttuğu tren vagonlarının dan oluşturulan açık hava müzesini ziyaret ettik. Burada kesinlikle devrimin kokusunu alabilirsiniz. Etrafa dağılan vagonların herbirinde devrimi anlatan fotoğraf,silah ve eşya var. 
          Buradan sonra yaklaşık 20 blok yürüyerek Che Guevara'nın anıt mezarının olduğu bölgeye gittik. Devasa bir alana kurulan bu anıt altında Hasta La Victoria Siempre yazısı , geniş bir asfalt yol, yeşillikler içerisinde hafif yüksek bir tepelikte yer alıyor. Bu alanın tam ortasında Che'nin dev heykeli ile devrimi sembolize eden dev bir kabartmalı duvar,Che'nin Fidele yazdığı mektup ile sürekli devrim müzikleri dinletiliyor. Yine burada  Devrimde hayatını kaybedenlerin yattığı bir mezarlıkta bulunmakta. Esas can alıcı şey, tüm dünyaca ünlü bu devrimcinin yattığı yer olması. Mezar odasının tam karşısında, fotoğraf çekmenize müsade edilmeyen bir Che müzesi var. Burada Chenin tüm hayatından kesitler sunuluyor. Fotoğraf makinleri, kişisel eşyaları, piposu,çarpışmalarda kullandığı silahları, kıyafetleri, notları vs. herşeyi görebilirsiniz. Burayı gezerken gerçekten herkesin gözü üzerinizde dikkat edin. Ve tam karşısında Ernesto "Che" Guevara'nın ebedi ikametgahı olan mezar odası var. Odanın fotoğrafını çekemiyorsunuz. Her gün özenerek değişen 38 tane karanfil her mezarın yanına iliştiriliyor...
         Buradaki halkın gerçekten çok saygı gösterdiği ve bir ziyaretçi olarak sizinde en derin saygılarınızı göstermeniz gereken bir yer. İçeriye şapka, fotoğraf makinesi vs. İle girmemenizi tavsiye ederim.
       Burası 1997 yılında Bolivya da bulunan Che'nin kalıntıları, Havanaya getirildikten bir süre sonra buranın tamamlanması ardından diğer yoldaşları ile birlikte defnedildiler. Buranın etkileyici atmosferini soluyarak dolaştık durduk. en son Florida Hostel de Keçi etli tadı halen damağımızda olan yemekten sonra günün yorgunluğunu müzikle üzerimizden attık. Yarın yolculuk Varadero...



















27-28 EYLÜL 2013

     Santa Clara maceramızın ardından Havandan önceki son durağımız Varaderoya geldik. Burası tanıdığınız tüm Kübadan farklı. Dokusu ile yapısı ile çok farklı. Denizin içersine bir kuyruk gibi uzanan coğrafyaya sahip. Her iki yanı da denize kıyı. Hemen her yerde otel ve bar var. Fiyat oranıda diğer yerlere göre oldukça yüksek. Burada kazıklanmamaya dikkat edin. Özellikle fiş alın ve özellikle marketten. Sırtınızdan fiş kesmeyerek para kazanmaya çalışan kötü niyetli kişiler olabilir.Böyle kişiler ile karşılaşırsanız mutlaka Polise şikayet edeceğinizi belirtiniz. Bir çoğu yaptığından vazgeçecektir.
   Varaderoda oldukça güzel bir Casa'ya yerleştik. Hemen yakınımızda çok güzel bir plaj vardı. Giyinip bu plajda yüzdükten sonra etrafı gezmek üzere hazırlandık. Akşam üzeri merkeze doğru yürüyüşe geçtik. Etraf bar ve müzikli eğlence yerleri ile dolu. Ancak beklediğimiz gösterileri görmek bize pek nasip olmadı.
   Varadero eğlencesi ve dinlenme noktaları ile muhteşem. Denizi gerçekten diğer yerelr gibi çok güzel. Hiç bıkmayacağınız bir yer olduğunu düşünüyorum. Biz Varaderoyu uzun bir seyahatin ilk ve tek dinlenme noktası olarak seçtik. Havana'ya varmadan hemen önce burada geçen bir günün ardından Yol kenarında satılan Küba sandüvücü ile otobüse geçtik.
  Havanaya geri döndüğümüzde biraz daha fazla tecrübelendik. İlk olarak Obispo caddesine gittik. Burası Havana turizminin can damarı. Uzun cadde bizim de Casamızın bulunduğu sokağa bağlanan binlerce sokak ile birbirine bağlı. Yine Ernest Hemingway ile ünlenen Ambos Mundos oteli buradadır. Müzeler ve diğer ilginç şeylere de buradan ulaşabilirsiniz. Kalabalığın hiç azalmadığı bu cadde de eğer isterseniz bir bara oturup, Mohitonuzu yudumlarken etrafı seyredebilirsiniz.
   Bugün yetişemediğimiz, kale kapılarının ünlü kapanış seremonisi ile Morro kalesini de ziyaret etmeyi ihmal etmedik. Yine dönüşün Casa de la Musicaya giderek Küba tarzı disko eğlencesinin de tadına bakmış olduk.
Varaderodaki Casa







Varaderoda bir sokak kenarı


Viazulda otobüs bileti..


Varadero gece eğlencesi






29 EYLÜL 2013:

Havanadan Cayman adalarına yolculuk için ayarladığımız taksiye binerek bu gezimize biraz ara veriyoruz. havaalanında hangi terminale gideceğiz stresinden sonra pasaport kuyruğuna girdik. Fakat... Pasaport memuru bize niçin Cayman adalarına gittiğimizi niçin İspanyaya geri dönmediğimiz sorup durdu. E bizde turist olduğumuzu, yine buraya gelip İspanyaya döneceğimizi anlattık. Pek tatmin olmadı. Yaklaşık 30 dakika derdimizi anlattıktan sonra güçlükle ikna ederek uçağa bindik. Şimdilik hoşçakal Küba....

10 EKİM 2013

     Karayip adalarından belli başlı yerleri ziyaretin ardından son iki günü geçireceğimiz Havanaya geri dönüş, Jamaikadan başladı. Önce Cayman Adasına oradanda Havanaya geldik. Havanadaki dakikalarca süren pasaport kuyruğu ve bir görevli tarafından sorgulama ardından tanıştığımız arkadaşlarla taksiyi bölüşerek Önce devrim meydanına daha sonrada, ayrılmadan önceki Casamıza geldik. Devrim meydanı üzerindeki bakanlık  binalarda resmi bulunan Ernesto Che Guevara ve Camilo Cienfuegos önünde fotoğraf çekerek Casamıza geldik. Artık sadece 1,5 günümüz olduğundan hemen eşyalarımızı bırakıp Obispo caddesini gezmeye devam ettik. Burası daha da bir canlanmış gibiydi. Arasıra geçen dans göstericileri,sokak sanatçıları ile gittikçe kalabalıklaşan cadde içerisinde bir yukarı bir aşağı gezdik.Ara sokaklara dalarak buraları keşfettik.
   Gece Morro Kalesine gitmek için taksi aldık. Burada İspanyol Sömürge döneminden kalma, kaleyi gelecek saldırılardan korumak amacıyla her gece saat 21.00 de yapılan kapı kapama gösterisini izlemeye gittik. Kalabalığın arasında kendimize yer açarak, seremoniyi izledik. Önce İspanyol askeri kıyafeti giyinmiş biri gelerek elindeki meşaleyi topun hemen önünde salladı. Arkadan ve uzaktan askerlerin seslerini duyduk.Daha sonra uygun adım onlarda katılı. Arkasına tüm gürültü ile top patlayarak kale kapılarının kapandığı ve günün sonlandığını belirlendi ve bizimde Kübada ki son gecemiz bitti....:(


Taksi Şöförümüz..:)



Morro Kalesi



Kapı Kapama Seremonisi
Kapı Kapama Seremonisi

Kapı Kapama Seremonisi




Camilo Cienfuegos (Granma yatıyla Kübaya çıkan devrimcilerin arasındaydı,Sierra Maestra dağlarına sığınan 12 kişiden birisiydi ayni zamanda.Yaguajay şehrinin alınmasında büyük başarılar gösterir. 28 Ekim 1959 yılında nereye ve nasıl düştüğü bilinmeyen bir uçağın içerisinde hayatını kaybeder.



Casamızdan boş sokağımız (Bir sokak yanımızda hayat tüm gücüyle akıyor) 

11 EKİM 2013 Kübaya veda...
     Devrimden sonra Fidel Che ve diğer komutanların oturduğu bir toplantıda Fidel Castro: "aranızda hiç ekonomist varmı?" diye sorar. Aralarından bir tek Che elini kaldırır. Castro: o zaman sen merkez bankasının müdürü ol der. Che:"beni niye merkez bankasının başına koyuyorsun ki"diye sorar. Fidel de bu masada ki tek ekonomistin kendisini olduğunu söylediği için dediğinde Che gülerek ben de  "aranızda hiç kominist var mı?diye, sordun sanmıştım der."
     Küba ulusal paralarınde 3 pesonun üzerinde, Che'nin ünlü fotoğrafı ERNESTO GUEVARA ismi ile yer alır. Güzel bir hatıra olur.
  Neyse...
     Öyle şeyler vardır ki insanın hayatında iz bırakır. Öncesi ve sonrası diye ayırdığınız bir ayrımlar dizisi olur. Bizim için Küba tam böyle birşeydi. Etkileyici doğası ve tarihi ile ayni zamanda şehirleri köyleri kasabaları ve insanları ile sizi kendisine tekrar tekrar çekebilecek bir yer. Genelde gittiğimiz ülkelere tekrar ziyaret etmeyi pek düşünmedik. Ama Küba bir insan ömründe birden çok gez görülmeyi hakedecek güzellik ve saflıkta bir ülke.
    Bugün sabah erken kalkıp valizlerimizi hazırladık. Casa içerisinde bırakarak hemen yollara çıktık. İlk olarak Hop-On Hop Off Bus'lardan alarak Havana çevresinde göremediğimiz diğer yerleri de görmeye başladık. İnsanlar sokaklar ve caddeler geçtik. Pazar benzeri son durak sayılan bir yerde inerek içeriden hindistan cevizi suyu aldık. Burada satılan hediyeliklerden de biraz bişeyler alarak geri otobüse bindik. Havananın oteller bölgesini gezdik. Dev ve eski binaların arasından geçerek yeşil park ve heykellerin olduğu yollar arasında dolaştık. Devrim meydanı ile Havananın Simgesi olan Capitolio Havana da inerek buraları gezdik.
    Bu kısa gezi aralarında, size evlerde yapılan pizzalardan bahsettiğim Paladarlardan Pizza ve Gazoz alarak parkta oturup son günün güneşinin tadını çıkardık. Gece  eşyalarımızı alarak Üzüntü ile havalimanının yolunu tuttuk.
    Hayallerimizin tatili ağzımızda hoş bir tat bırakarak sona ermişti...


Obispo Caddesi


Capitiole Havana

Coco Taksi



















Paladardan Pizza :)









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder